Dünyada Dinsiz bir toplum düşünülemez. Hak veya batıl doğru veya yanlış mutlaka inandığı bir inanç sistemi vardır. Yapılan araştırmaya göre en hakiki din, en doğru din bin yıldır hiç tahrif ve değişikliğe uğramamış din İslamiyet’tir. Biz Müslümanlar doğru İslam’ı, doğru yaşarsak, inandığımız gibi hayatımızda uygularsak İslam ümmeti olarak böyle garip bir duruma düşmezdik diye düşünüyorum.
Camiler haftası dolayısıyla yazmak istediğim bu makalemin gayesi; caminin İslam’da yeri ve önemini bilmemiz lazım. Camide zengin fakir, alim cahil, işçi patron genç -ihtiyar yan yana, omuz omuza durarak aynı gaye ,aynı amaç etrafında birleşerek, bir araya gelerek Allah için secdelere varıyor boynunu büküyor ve Yaratana karşı şükran borcunu yerine getiriyorlar.
Peygamberimiz (s.a.v) Medine’ye hicret ettiği zaman yaptığı ilk iş, cami yapmak olmuştur. O caminin etrafında ilim, irfan tahsili için eğitim yuvaları tahsis etmiştir. Bugünkü değimiyle üniversite konumunda olan ilim tahsili için eğitim ve öğretime önem vermiştir. Kİ , o zaman dünya koyu bir karanlık cehaleti içinde yaşıyordu.
Cami, şehir medeniyeti kurmuş her sınıf insanları bir arada tutan, kardeşliği bil fiil uygulamalı olarak gösteren birer tablodur. Ne muhteşem bir tablodur ki, yer yüzünün her saatiinde ezanlar gök kubbeye yükseliyor , her zaman Müslümanlar bir komutla ‘’ Allah-u Ekber.’’ sözüyle secdelere varıyor boynunu büküyorlar. Dünyada başka örneği yok bunun. Batıl dinlerde bunu görmek mümkün değil. Ümmi bir insa,n eğitim öğretim görmemiş bir peygamber ,bu ruhi inkılabı yapmış, gönüllerde devrim yapmış uygulamalı örnek hayatıyla bunu fiilen yapmış bir peygamber Hz. Muhammet (a.s) bunu camide uygulamıştır. Yer yüzünde bulunan bütün camiler Kabe’nin birer şubeleri konumundadırlar. Kabe nasıl mukaddes bir yer ise, nasıl emin bir yer ise, hürmete layık bir mekan ise bütün camilerde öyle. Cami Bütün Müslümanları bir araya getiren, kaynaştıran, sosyal dayanışmayı, kaynaşmayı sağlayan ulvi mekanlardır. En iyi cemaat cami cemaatidir. Kitap ve sünnet bütünlüğü içinde , ideolojik saplantılardan uzak, sadece Allah ve Resulünün emir ve tavsiyelerini yerine getiren mekanlardır.
Camiye gelen saf -saf dizilerek camileri dolduran Müslümanların bu ruh ve şuurla camilere gelmeli. Hayatını caminin manevi iklimi ile, ruhunu caminin manevi havası ile hayatını şekillendirmeli. Cami ve cemaatten uzak, cami, namaz, ibadet, İslam, kuran, ezan, kamet, zikir, şükür, fikir, secde ve rükua varma hazzını bilmeyen, yaşamayan, duymayan, bu ruh ve aşkı taşımayan bir insandan hayır gelmez. Ahretini unutan, maneviyattan yoksun bir kalp Allah ve Resulünü okumayan, tanımayan , onun istikametinden yaşamayan bir Müslüman’dan hayırlı işler oluşamaz.. Cami ve cemaat insanların ahlakını güzelleştirmeli. Ahlaki olgunluğa vardırmalı. Bunu yaşamayan bir insan Topluma zararlı bir insan olur diye düşünüyorum. Kendisine zarar verdiği gibi, topluma da Zaralı bir insan olur.
Camiler sadece duvar, boya, minare ve kubbeden oluşan bir beton yığını değildir. Orada terennüm eden Kuran tilaveti, Allah kelamı, Peygamber hadisleri ile hayat anlatılan, toplumlara hayat bahşeden, toplumları, insanları hatta devletleri idare eden kişileri ıslah eden huzur, barış ve kardeşliği tesis eden birer ulvi mekanlardır. Ecdat bu anlayışla her yere camiler yapmışlar. İşçi gibi veya parasını koyarak bizzat katkı sağlamış ve çalışmışlardır.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye kadar ne kadar cami varsa bu ruh ve heyecanla yapmışlardır. Camide olmak denizde ve suda yaşayan balık misalidir. Münafık ise ; camide kafesteki kartal gibidir. Ona dar gelir.