Dünya misafirhanesine ağlayarak gelen biz insanlar, dünyadan bir kaç metre kumaşla ahret yurduna, berzah alemine gidiyoruz, oradan da haşre mahşerde dünyada yapmış olduğumuz amelimizin hesabını verdikten sonra, sonsuzluk yurduna gidiyoruz. Hayatın gerçeği bu. realite bu.
Doğumla dünyaya gelen her bebek ağlayarak geliyor. İlk sesi soluğu ağlamaktır. Niye? çünkü rahatı kaçtı. Sıcak ve soğuk onun canını acıtıyor. Ana karnında iken her şeyi hazır buluyordu. Annesinin gıdasından, suyundan, kanından besleniyordu. süresi dolunca ağlayarak dünyaya geliyoruz. Hayat meşakkatlidir. çetin hayat şartları insanı yoruyor. İnsan, elem, keder, acımak, ağlamak, gülmek üzülmek, hüzünlenmek, sevinmek gibi duygu ve düşüncelere sahip bir varlıktır.Böyle bir donanıma sahiptir.
İnsan sadece dünya hayatı ve dünya zevki yaşamak için yaratılmamıştır. Dünya hayatın zevk ve sefasına doyamadan, emellerine kavuşmadan bakıyorsun bu fani hayattan gayri ihtiyari her şeyden malından, makamından, unvanından, şöhret ve servetinden ayrılarak vedalaşıyor. Fani dünyadan gözlerini kapatarak aramızdan bir bir ayrılıyoruz.
Bu gerçeği hiç kimse durduramıyor. Ölüm olayını durdurmak mümkün değil.Neciyiz.? Nerden geldik? Nereye gidiyoruz.? İstemeyerek dünyaya geldiğimiz gibi gayri ihtiyarı istemeyerek de ayrılıyoruz. Demek ki, bizi yaratan, şekil veren harika sanat eserleriyle donatan bir zat-i Zülcelal vardır. İnsanın hayatını, kainatı, sevk ve idare eden bir güç ve kudret var. Ona inanmak, onun istikametinde şuurla hayat sürdürmek, hayatın dağ-dağlı fırtınasına kapılmadan, dünya hayatı bizleri aldatmadan, yolumuzu şaşırmadan sahil-i selamete varmak için onun kutlu elçisinin yolundan hayat sürdürelim.
Dünyamızı mamur edelim. Dünyamızı da zengin edelim. hayırlı hizmetlerde yarışalım.'' İnsanların en hayırlısı insanlar faydalı olandır. İnsanların en kötüsü de insanlara zarar verendir.''Diyor peygamberimizi. Bu mesaja dikkat etmek lazım., müreffeh, gelişmiş bir şekilde çalışalım. Zillet ve sefalet içinde yaşamak İslam'ın yasakladığı bir kuraldır. Her peygamber dünyada bir meslek edinmiştir. Nuh (a.s) Marangozdu. idris (a.s) terziydi. Hz. Muhammet(a.s) ticaretle uğraşmıştır. Hz. Musa (a.s) Hayvancılıkla uğraşmıştır.v.s Dünya da lazım ahrette. Dünyayı terk etmek Müminin düşüncesi olamaz. Ama dünyaya çalışırken adaletsizliklere kapılmadan, doğru olmak, sağlam çalışmak, işçinin hakkını vermek, başaksını aldatmadan, memleket ve millet yayarına iş alanını açmak, yalan ve hileye baş vurmadan çalışmak, gayret etmek gerekiyor.
Çocukluk gençlik, ihtiyarlık ve en son ölümle noktalanıyor bu hayat. Dünyanın bütün ekonomistleri, siyasetçi, akademisyenleri ve bilim adamları bir araya gelse beyazlanmış saçın bir telini, siyah eski durumuna getiremezler. İlim bu konuda acizdir. Buna çare bulamamıştır. ihtiyarlığa ve ölüme çare bulunmamıştır. Ölüme çare mi var.? Ölmemeye çare mi var.? gitmemeye çare mi var.? Birbirimizden ayrılmamaya çare mi var. ?
Sevgili dostlar ! gerçekten insan oğlu bazı konularda acizdir, çaresiz kalabiliyor. İmkansızlaşabiliyor. sakat kalma, ihtiyar olma, ölüm ve ayrılık gibi. Bu çaresizliklere, bu imkansızlıklara karşı hazır olmak gerekiyor. Bu istem dişi çaresizliklere karşı da manevi yönden donanımlı olmak gerekir. Maneviyata hazırlanmak gerekir. Sağlam kaynaklara müracaat ederek hayatımızı idame edelim. Arkamızda hoş bir seda bırakarak, bu fani hayattan gitmeye gayret edelim diyorum.