İlk bahar mevsiminin hüküm sürdüğü, ağaçların, bitkilerin, meyve ağaçlarının şenlendiği, çiçeklerin buram buram çevreye mis gibi koku verdiği bir gün. Güllerin, lale ve sümbüllerin açıldığı bu bahar mevsiminde, yeryüzünün bir gelin gibi süslendiği, renga renk çeşitli çiçeklerle süslediği, türlü türlü desenlerle dekoratif bir tablo çizildiği, tabiatın canlandığ bu mevsimde, yüce halıkımız, yaratıcımız, rabbımız ve yöneticimizin kudret kalemiyle işlendiği onun tezgahından çıktığı " Kün feye kün " emri ilahi fermani ile olu vermesi, düşünen akıl ve izan sahibi, idrak sahibi anlar. Düşünen akil sahipleri için birer ibret levhalarıdır.
Kainat bir bir kitab-i kebirdir. Onu okumak, tefekkür etmek gerekir. Kainatı ve insanı okumak, bitkileri, çiçekleri, güneşi, toprağı, suyu, güneşi ve güneş sistemin etrafında dönüp yörüngesinde dönen ayı, yıldızları, gezegenleri tefekkürle düşünüp, başıboş olmadıklarını, sahipsiz ve gayesiz olmadıklarını iman ederek Allahın varlığına, kudretine ve azametine işaret ve delalet etmekte olduğunu bilinci taşımak gerekir. Bu inanç ve iman insanı olgunlaştırır. kamil bir insan, Allahını ve yaratıcısını bilen bir insan olur. Bütün bu sistemin planlı ve proğramlı çalıştığını en akılsız insan dahi anlar.
Kainatın bu muhteşem olayları, sistemin hiç bir yanlışlığa yer verilmeden düzenli, planlı ve ahenk içerisinde çalışması, yaratıcının emrinde, insanoğlunun hizmetinde, insanın istifadesinde olması, her şeyin insanın sofrasına takdim edilmesi insanı tefekküre, ve Biz yeriman etmeyi gerektirir. Kur'an da : "yüzünü bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer direk? Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de geçiminizi sağlama zamanı kıldık. Işık ve alev saçan güneşi yarattıkmesajdır.
Yeyüzü bir sofra-i nimet yapılmış, su,hava, işik, toprak ve hava unsurları hayat. Yağmur yüklü bulutlardan bol bol yağmur yağdırdık. Onunla taneler, bitkiler çıkaralım diye."( Nebe. 6.7.8.13.14.15.) Buyurarak bu gerçeği açık ve net bir lisanla izah etmektedir. Kun'an ilahi bir ımızı devam ettirmeye yarayan unsurlardır. Bunlara her hangi bir ücret ödemeden, emek sarf edilmeden bedavadan istifade ediyoruz. Bu unsurlar ucuz ve bedava olmaması gerekir diye düşünmek gerekir. Yeryüzü bir döşek, gökyüzü bir kubbe, güneşi bir lamba olarak yaratan, atmosfer tabakasını bize takdim eden, oksijen almamızı sağlayan Allah, susuzluğumuza suyu imdadımıza gönderen Allah, elbette ki bütün bu nimetlere karşı bizden bir vazife isteniyor. Allah'ı tanımak onun emirleri istikametinde hayat sürdürmek. O kudret sahibi, o zat-i zülcelale itaat, ibadet ve teşekkür gerekir.
Kainatta hiç bir şeyin başıboş olmadığını, sahipsiz ve amaçsız olmadığını, her şeyin bir gaye ve amacının olduğunu, her şey kendi vazifesini bildiğini, eksiksiz ve düzenli yolunu şaşırmadan, istikametini bozmadan, emredildiği şekilde iş gördüğünü görüyoruz.
Çeşitli desenlerle ve harika dekorlarla yeryüzünü şenlendiriyor, bahar mevsimin gelmesiyle ağaçların, bitki ve çiçeklerin süslendiği, yeşillere bürünmesi, hayatın canlanması, bitki tohumlarının filizlenmesi, bize yeni bir dirilişin, yeni bir hayatın başlangıcının safhası olduğunu gösteriyor. Bu bahar mevsimin şekil değiştirdiği gibi, kabirlerinde yatan milyarlarca insanları tekrar diriltmeye, yeniden hayat bulmaya kadir ve gücü yettiğini gösteriyor.
Bitmek tükenmek bilmeyen güneş enerjisi, milyonlarca kilometre uzaklıktaki güneş ışınlarını imdadımıza yolliyor. penceremizin tülünü kaldırdığımızda tebessümle bizi karşılamakta. Bizlere hayat bahşetmekte. Yağan yağmur bitkilerin imdadına koşmakta, onlara hayat vermekte. Tonlarca ağırlıktaki yağmur yüklü bulutlar atmosfer tabakasında hava boşluğunda durmakta, yağan yağmur çevreye zarar vermeden rahmet ve şefkatle yeryüzüne inmekte. Şayet bulutlarda ki sular tane tane değilde, toplu halde yere inseydi sel olur insanlar helak olurdu. Trafik felç olur, evler başımıza yıkılırdı. Kar taneciklerin ayni şekilde birbirine çarpmadan, top güllelire şeklinde değilde, tane tane, şefkatle, rahmetle, kimseye zarar vermeden yeryüzü coğrafyasına indirilmekte. Bütün bu muhteşem düzen ve sistemin işleyişinde bizlere yani akıl ve izan sahibi insanlara bizi sevk ve idare eden bir zat var. Sahipsiz başıboş değiliz. Bizim bir amaç ve gayemiz var. Halıkımızın emrinde onun talimatı doğrultusunda haraket ediyoruz. Her şeyi sizin içindir, sizlerde bizi tanıyın yaratıcımızı tanıyın, sizlerde yaratıcınızı tanıyarak okuyarak emir ve talimatı doğrultusunda hayatınızı düzenleyin dercesine, lisan-i halleriyle konuşuyor adeta.
Nice arifler, nice ilim adamları bu sese kulak vererek doğru yolu bulmuşlar, bir bülbülün ötüşünden ilham alarak, bir bahar mevsimin gülünden derin manalar anlayarak bu ilahi aşka gelerek istikamet bularak Allah'a olan inançlarını tahkiki manada, hakkal yekin, aynel yakin ve ilmel yekin derecesinde takviye ederek Allah'a olan inançlarını şüpheye yer bırakmadan sağlam bir şekilde tasdik etmişlerdir.
Bu inanç ve bu itikatı taşıyan bir insan, kendisine ve çevresine zarar vereceği düşünülemez. Kendisine, ailesine, memleketine ve tüm insanlık alemine yararlı ve faydalı bir insan olur. İyi bir kul olur.Tüm peygamberlerin gönderiliş amacı budur. Yıllar önce bütün insanlık alemine Mevlana Hz. leri şöyle haykırıyordu.:"Yaratılanı sev yaratandan ötürü." diyerek bu gerçeği dile getirmek istemiştir. Sayısız nimetlerle bizleri nimetlendiren yüce halıkımız bizden bir vazife istiyor. Allah'ı tanımak ve ouna kulluk borcumuzu yerine getirmektir. Şükür, zikir ve fikirle onu tanımak. Onu tanımamızı, onun dergahından el açıp acizliğimizi arz ederek onuna muhtaç olduğumuzu, onun bizim malikimiz olduğunu, onun bilgisi ve ilmi haricinden hiç bir şeyin kontrolsuz olmadığını anlamamızı gerektiğini bilincini taşımamız gerekir.
Bütün bu bilgi ve prensipler Kur'an-ı azimuşşanın sayfaları arasında görmek mümkün. Bir çamaşır makinasını düşünün, onun bile bir kullanma talimatı vardır. O kullanma talimatına göre çalıştırılmazsa randuman alamzsınız. Çamaşır makinasını yapan usta kullanma talimatını da vermiş. İşte, insanında bir kullanma kataloğu ve çalışma klavuzu vardır. O katalok teşbihte hata olmasın şu elimizde bulunan Kur'an-i kerimdir. Dünya ve ahiret ile ilgili tüm hayatımızı ilgilendiren, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve ahlaki yönde neyi, nasıl ve ne şekilde haraket edeceğimizi düzenleyen ilahi bu kitapta bulmak mümkün.
Bizi yaratan, bize şekil ve biçim veren, akıl, konuşma, anlama, düşünme, görme, işitme gibi harika cihazlarla süslemiş, bu harika organları boş yere vermemiş gayesiz, amaçsız, vazifesiz verilmemiştir. Bu organların mucizevi bir şekilde görev görmeleri, beyinin, gözün, kanın, damarların kanallar şeklinde kan dolaşımın yapılması, işitme tat alma duygusu evet evet hepsi başlı başına harika organlar. Kur'an-ı kerim bu konu ile ilgili şu ayeti bizi düşünmeye davet eder." Gerçekten biz insanı en güzel biçimde yarattık." (Tin.4 ayet) bu gerçeği ilan ediyor. Dünyanın huzuru, ahiretin saadeti bu şuur ve imanı taşımakla, islamı yaşamakla olur. Gemiyi yürüten kaptanın pusulayı okuması lazım. Pusulayı okumayan, okumasını bilmeyen bir kaptan gemiyi batırır. Hayat gemisinin pusulası, kur'andır, kaptanı insandır. denizi dünyadır. yolcusu insanlardır.
Milli şairimiz Muhammet Akif bu hakikatı şu şekilde haykırıyordu:
" Allah'a dayan saye sarıl hikmete ram ol,
Yol varsa budur bilmem başka çıkar yol." diyerek bu çıkmaz yolun ancak Allah'a dayanmakla, ilme sarılmakla olacağını, varsa bir çıkar yolun ancak islamın istikameti doğrultusunda çalışmakla olabileceğini ifade etmek istemiştir.
O halde Ey insan ! yolcusun, başıboş değilsin, sahipsiz olamazsın. senin bir malikin var. Onun kontrolundasın. Şu dünya gezegenine boş yere gelmedik. Üstün bir vazife ile görevliyiz. Gidiciyiz gidiyoruz. " İnsan bir yolcudur, çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğumuz devam eder."( Mesnevi-i Nuriye.Bediüzzaman.) Demek ki, saadet sarayları veya zindanlar bizi beklemekte.