Menü

Batman Demokrat Haber | Batman Yerel Gazetesi

Geri Dön

Av.TUGBA ÇAVUŞOĞLU ŞAHİN:
Hukuk Devleti İlkesi

26 Aralık 2017, 11:25

Hukuk devleti nedir? Ne yazık ki bu soruya verilebilecek net, kesin ve tek bir cevap bulunmamaktadır. Herkesin diline pelesenk olan bu kavram, toplumsal olaylardan tutun da kanun düzenlemelerinde, memleket meselelerinden aile içi tartışmalara dahi konu olmuştur.Hukuk devleti nedir sorusuna verilebilecek en etkili  cevap ise; realist  bir yaklaşım neticesinde mümkün görünmektedir.İçinde yaşadığımız hukuk düzeninin oluşturduğu anayasal düzen ve işleyiş içerisinde bu kavrama atfedilen tanımı değerlendirmek zorunludur.Peki, Anayasamız ya da anayasa yargısı bu kayramı nasıl görüyor ve ne olarak tanımlıyor…

18/10/1982 tarihinde kabul edilen ve hala yürürlükte olan Anayasamızda, Genel Esaslar başlığı, madde iki;  Cumhuriyetin niteliklerini sayar ve en sonunda ; ‘’Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk Devletidir. ‘’der. Fakat hukuk devletinden ne anlaşılması gerektiğini anayasa açıkça söylemez. Bilindiği üzere Anayasa bir devletin işleyişini; yasama, yürütme, yargı erklerini, vatandaşların sahip olduğu hak ve yükümlülükleri, bunların sınırlandırılmasında gözetilecek esasları düzenler. Anayasa, mevcut hukuk düzeninde; var olan iktidara yetkiler verir ve ona bir saha yaratır fakat bu saha iktidarın istediğini istediği şekilde, dilediği zamanda, keyfi uygulamalarla yapabileceği, sınırsız özgürlüklerin var olduğu bir alan değildir. Zaten Anayasal faaliyetlerin çıkış noktası da vatandaşı iktidarın egemenlik anlayışına karşı korumak, ona bir güvence vermektir. Bu güvence tarihsel gelişim ve devinimle çift taraflı hale gelmiştir. Hal böyle oluca da bu denli önemli bir normun içerdiği her bir kavram üzerine uzun uzun düşünülmeli, boşluğa yer bırakılmamalıdır. 

Anayasada mevcut bir tanımın olmayışı, Anayasa yargısını bir tanım oluşturmaya ve bu doğrultuda yargılama faaliyetleri yapmaya itmiştir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre;  

‘’…Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir…’’ şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma baktığımızda hukuk devleti, başlı başına açıklanması gereken soyut kavramlardan oluşmaktadır. Bunun başlıca sebebi ise, değişen koşullar ve yargı işleyişinde istenilen sonucun bu tanıma rahatça entegre edebilmek gayesinden ileri gelmektedir.

Akıllara şöyle birtakım sorular da gelebilir; Anayasanın ve mevcut bir anayasal düzenin varlığı, hukuk devleti olmak için yeterli midir? Anayasası olan her devlet hukuk devleti midir? Nihayetinde normlar hiyerarşisinde en tepesindeki bu norm, içerdiği her şeyiyle devleti, yapısını ve işleyişini düzenlemektedir ve iktidarın egemenliğini öyle ya da böyle sınırlandırmaktadır. Bu soruya somut bir örnek üzerinden gitmek çarpıcı bir sonucu gözler önüne serecektir. Ülkemizde 1921 Anayasası ile başlayan,1924,1961 ve 1982 anayasaları ile devam eden ve hala canlılığını koruyan anayasacılık faaliyetleri devam etmektedir. Dönem dönem ciddi çalışmalarla anayasa değişiklikleri referandumla halkoyuna sunulmakta;  yapılacak değişiklikler ile halkulade bir yaşamın kapılarının aralanacağı, ekonomiden turizme, eğitimden sağlığa, yürütmeden yargıya, ani bir sıçrama yaşanacağı vaatlerinde bulunulmaktadır. Peki, sonuç ne olmaktadır? Sonuç; hukuk güvenliğinin olmadığı, hak arama hürriyetinin ve adil yargılanmanın sağlanamadığı hukuk düzenine itilmiş, çoğunluğu ile sıfıra sıfır elde var sıfır işlem sonucuna gömülmüş bir toplum… 

Nitekim hukuk devletini, başta yazılı bir anayasası olan, kural ve kanunlarla boğulmuş bir devlet yapısı olarak görmek de hatadır. Hukukun üstünlüğünü tanımak, benimsemek ve içselleştirmek hukuk devleti anlayışının kabul görmesi ve yerleşmesi için önemli aşamalardır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri, kendilerine halk tarafından emanet edilen egemenlik yetkilerini kullanırken, egemenliğin kaynağı olan halkı göz ardı ederek değil; ona odaklanarak kullanmalıdır. Nitekim bir devletin yazılı bir anayasası olması onu hukuk devleti ve anayasal devlet yapmaz, onu sadece anayasalı devlet yapar. Anayasalı devlette ise görünürde yazılı bir anayasa bulunur ve üstünlüğü kabul edilmiş gibi yapılır… Seçilmişler bu kuralların arkasına sığınır, amaçladıklarına ulaşmak için bu kuralları araçsallaştırırlar. Bu da güven vermeyen, bozuk, huzursuz bir yönetime yol açar.

Dünya’dan örnek verecek olursak; İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’den oluşan Birleşik Krallık ‘da yazılı tek bir anayasal metin yoktur. Siyasi yapıyı, birey ve devlet arasındaki ilişkiyi, yasama, yürütme ve yargının işleyişi ile ilgili düzenlemeleri; kanunlar, mahkeme kararları, yapılan anlaşmalar ve uzman çalışmaları oluşturur. Krallığın, yani monarşik yapının varlığı da parlamenter demokrasinin işleyişine engel olmamaktadır. Bu sistemde, Anayasa kavramı kanunlar ve değerler bütünü olarak görülmekte olup; devlet yönetiminde geleneklere bağlılık öteden beri devam etmektedir. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün olmakla birlikte her yönetimin, kendi içerisinde çok iyi işleyen çarkları olduğu gibi eksik noktaları da mutlak suretle vardır. Fakat net olan; anayasanın varlığının devlete doğrudan hukuk devleti vasfını kazandırmadığı hususudur. 

Hukuk devleti için esas olan, anayasayı yalnızca yazılı bir metin olarak görmek yerine, devletin her alanda yaptığı işlem ve eylemlerinde denetim mekanizmasında esas alması gereken temel norm olduğunun kabulü ve bu mekanizmanın tarafsız, bağımsız mahkeme/lerce işletilmesi meselesidir. Bu mekanizma işletilebildiğinde, çoğu sorunun kendiliğinden çözüme kavuştuğunu görmek mümkün olacaktır… 

Hak kayıplarının olmadığı, adalete inancın bir an bile eksilmediği, refah günlerde görüşmek ümidiyle…

Av.TUGBA ÇAVUŞOĞLU ŞAHİN

[email protected]

Av.TUGBA ÇAVUŞOĞLU ŞAHİN Tüm Yazıları
© 2024 - Batman Demokrat Haber | Batman Yerel Gazetesi

Normal Siteye Dön