Merhabalar sevgili okurlar, Av.Tugba ÇAVUŞOĞLU ŞAHİN olarak sizlerle bu platformda buluşmaktan büyük mutluluk duyduğumu geçikmeden belirtmek istiyorum. Peki kimdir , nerelidir avukat hanım diye sorduğunuzu da ayrıca duyar gibiyim. Sizleri daha fazla merakta bırakmadan kendimi kısaca tanıtayım.Tugba ÇAVUŞOĞLU ŞAHİN, 1993 yılında ülkemizin hemen hemen en ortasında bulunan haritaya bakıldığında kolayca seçilebilecek olmasına rağmen; çok fazla bilinmeyen, hatta bir kaç şehir ve ilçesiyle karıştırılan lakin yirmi sekiz yıldır il idari yapısına sahip AKSARAY’da doğdum.İlk ve orta öğrenimimi memleketimde tamamladım.Üniversite öğrenimimi İZMİR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ hukuk fakültesinde bitirdim. Mezuniyet sonrası stajımı memleketimde tamamladım ve evlenerek, 2016 yılında, misafirperver insanlarla dolu,kültürü ve özellikle yemekleriyle etkileyici bu güzel şehre ; BATMAN’a yerleştim. Halihazırda Batman barosuna kayıtlı ve aktif olarak avukatlık mesleğimi icra etmekteyim.
Köşemizde, her hafta Çarşamba günleri güncel olayları hukuk penceresinden değerlendirerek,çeşitli analizler yapacak ve bilgi paylaşımlarında bulunacağım. Zaman zaman sizin görüş ve istekleriniz de yazılarıma yön verecektir...
Anlam Arayışı ve Hukuk Güvenliği
Hemen hemen her gün televizyonda, sosyal medyada, gazetelerde hak, hukuk, adalet, anayasa ve benzer bir çok kavram duyarız, hatta bazı dönemler bu kavramlardan başka şeyler duyamayız bile...Peki nedir bu kavramlar ? M.Ö 2400’den günümüze kadar varlığını korumuş yüce meseleler mi yoksa bizlere sunulmuş birer ütopya mı? Ne yazık ki bu kavramların kelime karşılıkarı ile kısmen maddi anlamlarına ulaşılabilir... Asıl mesele ise tepeden tırnağa soyut olan bu hususları manevi unsurlarla tatmin edici şekilde açıklayabilmektir.
Nitekim; hukuk, bir ceninin anne rahmine düşmesi ile başlayan ve ölüm anına kadar hayatın her anında var olan hayati bir meseledir.Hukukun var olma sebebini, temelini insan oluşturur.İnsan ise tabiatı gereği; ihtiyaçları sınırsız, iradesi ve zekasıyla standartları olmayan değişken bir varlıktır.İnsan değişir, toplum değişir; ihtiyaçlar değişir, kurallar değişir ve hukuk düzeni değişir.Hatta kulağa hoş gelmez belki ama adalet anlayışı ve inacı da değişir. Hukuk insan temelli zincirleme, sonsuz bir tamlamadır aslında...
Ülkemizde hukuk ve adalet kavramları öteden beri tartışıla gelmektedir.Vatandaşı, siyasetçisi,akademisyeni bilinçli veya bilinçsiz; isteyerek ya da istemeden , topyekün bu anlam arayışının içindedir.Nitekim kimseyi tatmin eden cevap niteliğinde bir sonuca ulaşılmış da değildir.
Toplumumuzdaki adalet ve hukuk anlayışı ise maalesef var olan değil olması gereken üzerine kurulmuştur ya da öteden beri bu dayatılmıştır.Bu durum bireyi mükemmel işleyen eksiksiz bir adalet sitemi beklentisine itmektedir...
Birey sosyal hayatı içerisinde hukuk ve adalet kavramlarıyla yargı mercilerinde, adli ve idari işlemler neticesinde karşı karşıya kalır ve daha önemlisi devlet ile vatandaş arasındaki bağı kuran temel anayasal haklar ile bu karşılaşma tam olarak vücut bulur.Belki arayışa bu çizgide çıkmak, bizi tatmin edici bir cevaba götürebilir ...
Sosyal ve ekonomik hukuk düzeninde vatandaş adli yada idari yargıda hangi sorunlarla karşılaşıyor, hak arayışına girebiliyor mu ve hakkına zamanında ulaşabiliyor mu ? En önemlisi haklarından ve yükümlülüklerinden haberdar mı? Bu sorulara bir avukat ve vatandaş perspektifinden baktığımızda olumlu cevaplar verebilmek ne yazıkki mümkün değil...
Nitekim toplumun büyük bir kesimi yargılamanın uzun sürmesinden, dava masraflarının çokluğundan bıkmış durumda; bu sebeple hakkını aramaktan çekinen hatta vazgeçen bir çok vatandaşa rastlamak mümkün. Ceza yargısında, benzer dosyalarda verilen cezalar arasında ciddi farklar olması da ne yazıkki vatandaşın gözünde yargıya olan güveni zedelemektedir.Her somut olay kendi içerisinde değerlendirilir, özellikle ceza dosyalarında suçun oluş şekli, nitelikli sebepler, ağırlaştırıcı ve hafiletici nedenler kapsamında değerlendirme yapılarak,takdiri indirim nedenleri de dikkate alınarak sonuç ceza miktarı belirlenir.
Vatandaş cihetinde adalete olan inancın sarsılmasına sebep olan nokta ise; takdiri nedenlerin değerlendirilmesi hususunda ortak bir paydanın olmayışıdır. Dosyalarda, yargılamayı yapan kişilerin kişisel kriterleri,yetiştikleri sosyo-kültürel yapı,geçmişleri;hatta siyasi ve ideolojik düşünceleri bile verilen kararlarda tesirli olmaktadır. Bu da daha önce belittiğim gibi insanın yaratılışından, tabiatından kaynaklanır. Yargı mensubu ne kadar tecrübeli,profesyonel olursa olsun nihayetinde insandır... Her olaydan kendini tam anlamıyla soyutlayabilmesi ve objektif olabilmesi mümkün değildir...
Hususu ortak payda da nasıl buluşulabilir temelinde ele almak gerekir. En başta kanunlar yapılırken toplum sorunları gözardı edilmeden; var olan sorunların kamuoyunda infial yarattan olarlarla su yüzüne çıkması beklenmeksizin, kanun teklif ve tasarıları oluşturulmalıdır. Herhangi bir kişiye, kuruma özel, anlık düzenlemeler değil; SADECE İNSAN odaklı genel düzenlemere gidilmelidir.Buna paralel olarak; sorunun çözümü, kanun koyuculara ve tüm yargı mensuplarına verilecek sosyolojik eğitimler,empati yeteğinin güçlendirilmesi ve toplumdan kopmadan yaşayarak, toplum gerçeklerine realist yaklaşımlarla mümkündür. Diğer türlü hukuk güvenliği sağlamak, adalete olan inancı tesis etmek ve yahut var olanı korumak güzel bir temenniden ileri gidemeyecktir...
Hak kayıplarının olmadığı, adalete inancın bir an bile eksilmediği, refah günlerde görüşmek ümidiye....
Av.TUGBA ÇAVUŞOĞLU ŞAHİN Tüm Yazıları